Anadolu’nun Türkler tarafından fethini takip eden dönemlerde, ele geçirilen bütün şehirler gibi Aksaray da yeni bir kimlik kazanmıştı. Selçuklular’ın politika dehası olarak niteleyebileceğimiz Sultan II. Kılıçarslan (1155-1192), 1170 senesinde yeniden kurduğu bu şehre belki de tarihin hiçbir döneminde yakalayamadığı bir şöhret kazandırdı. Burada kendisi için beyaz taşlardan bir saray yaptırarak şehrin günümüze kadar gelen ismini almasını sağladı. Bunun yanı sıra Aksaray’da Kılıç Arslan’ın askerleri için meskenler, cami, mescit, medrese, ribat türünde pek çok dinî ve medenî eserler inşâ edildi.
Bu dönemde Aksaray tam bir Türkİslâm şehri hüviyetine büründü. Kılıçarslan, çoğu zaman Aksaray’da oturuyor, sefere çıkacağı dönemlerde askeri teçhizat ve hazırlıklarını burada tamamlıyor ve seferlerine buradan başlıyordu. Bu sebeple şehir Selçuklular döneminde Darü’l-Cihad, Darü’z-Zafer veya Darü’r-Ribat unvanıyla anılmaya başlamıştır. Ticaret yolları üzerinde bulunan tarihin her safhasına tanıklık etmiş, Aksaray dönemler içinde yükseliş ve düşüşler yaşamıştır. Yeni bir medeniyet sentezine Anadolu Selçuklu Devleti zamanında doğudan ve batıdan gelen parlak zekalarla ulaşmıştır.
Aksaray Belediyesi tarafından 2014 yılında kendisine amblem olarak seçilen Alayhan Kervansarayı’ndaki tek başlı çift gövdeli aslan figürü, Anadolu Selçuklu medeniyetinin kuruluş düşüncesini hatırlatmıştır. Horasandan yola çıkan Mevlâna Celaleddin-i Rumi İran, Irak, Hicaz ve Suriye yoluyla işlediği düşünce ve tasavvufunu Anadolu’ya getirirken Endülüs’ten yola çıkan Muhyiddin Arabi İspanya, Mağrip, Mısır, Hicaz Irak ve Suriye yoluyla işlediği düşünce ve tasavvufu Anadolu’ya getirmiştir. Doğu ve Batının düşünce ve tasavvufu Aksaray’ın içinde bulunduğu Anadolu medeniyet havasının kadim kültürleri ile harmanlanarak hoşgörüye dayalı Anadolu İslam medeniyetini ortaya çıkarmıştır.
Cengiz Han’ın vefatından sonra Mengü Han, Cengiz’in dört torununu toplamış ve fethedilen toprakları torunları arasında taksim etmiştir. Bu taksime göre imparatorluğun batı toprakları Hülâgû Han’a düşmektedir. Hülâgû Han kışlak olarak Mugan’ı seçtiği için buradan bulunan Baycu oradan ayrılıp Kösedağ Savaşı sonucunda hâkimiyet altına alınan Anadolu’ya göçmeye mecbur kalmıştır. Noyan, Aras üzerinden Anadolu’ya girerek, Erzurum’dan Aksaray’a kadar tüm şehirleri yağmalamış ve harap etmiştir. Baycu Noyan’ın II. Anadolu Seferinde Aksaray Kalesi civarı 1256’da İki ordu Aksaray yakınlarındaki Sultanhanı önlerinde savaş yapmış ve Selçukluların devlet mekanizmasında yaşanan ciddi çözülmeler neticesinde, Selçuklu ordusu ağır bir yenilgiye uğramıştır.
Reşîdüddin, bu savaş neticesinde ‘’Baycu Noyan, bütün Rum’u yani Anadolu’yu aldı ve orada büyük katliam ve yağma yaptı.’’ İbaresini kullanarak savaşın tahribatını ortaya koymuştur. Yapılan savaşta İzzeddin Muhammed başta olmak üzere Selçuklu vezir ve komutanlarının büyük bir bölümü hayatını kaybetmiştir. II. Alâeddin Keykubad’ın ölümünden sonra Sultan II. İzzeddin ile Sultan Rükneddin Kılıçaslan’ın arası bozuldu. Bunun üzerine Konya’dan kaçan saltanat ortağı Sultan Rükneddin Kılıçaslan, Aksaray üzerinden Kayseri’ye gitti. Burada sultanlığını ilan etti.
Son düzenleme: